UA-38825175-1 Google+ YAŞAMDAN SÜZÜLENLER: NASIL ALGILIYORSUNUZ

19 Aralık 2012 Çarşamba

NASIL ALGILIYORSUNUZ

Zaman
Bir ölçü, kıyaslama birimidir zaman. Geçmişi de geleceği de içinde barındırır. Bizi yutan,kapsayan, zorlayan, kısıtlayan bir üst etken gibi düşünmek yanlış. Düşüncemizde, bilincimizde fazlasıyla yer kapladığı için durdurulamayan şey olarak tanımlıyoruz. Ve baskınlığından korkuyoruz zamanın.Yaşamımızda görerek, dokunarak, düşünerek algıladığımız her şey irademize bağlı seçimlerimiz haline gelir. Zaman ölçüsünü düşman gibi değil yardımcı ekipman gibi düşünmeliyiz. Geçmiş ve gelecek kavramlarına takılmak yerine, bilinçli farkındalık ile “an” ın gücünü hissedelim.

Verimli kullanma adına daha kısa periyotlara iş atayarak denemeler yapın. Ve bunu en az 40 gün uygulayın. Örneğin; her gün uyumadan önce 8 sayfa kitap okumak. Yabancı dili geliştirmek için uygun herhangi bir yerde 15 dakikalık ilgili olduğunuz konuda podcast (?1) dinlemek.Büyük planlarınızın adımlarını odaklanabileceğiniz, kısa ama sürekli zaman dilimlerine bölerek atın. Ve sürekli ölçün. Size zaman kaybettiren, gereksiz düşünce, kişi ve hadiselerden olabildiğince uzaklasın, kaçın. Bu kişi eşiniz dahi olsa uygun, nazik bir dille “hayır” deyin.

Zaman ile yarışmayın, ondan şikayet etmeyin. Aksine onunla konuşun, anlaşın.
Yaşam yaratılış ile başlayan ve hala da yenilenerek devam eden süreç ve bir de sonu vardır tabi ki.Ya da öteki dünyaya dönüşümü diyebiliriz. Varlık alemindeki her hangi bir canlıyız ama insan olduğumuz için özelliklerimiz diğer canlılardan fazlasıyla üstün.

Bu üstün özelliklerle, imkan oldukça yasamı daha dolu dolu hissetmek gerek. Sadece işe, paraya,hırslara odaklanarak değil de en saf şekilde yaşamın kendisine odaklanmak gerek. Bunun bir nimet olduğunu ve bizden bir şeyler beklendiğini bilmek gerek.Yaşamın her noktasında bir denge var. Ne verdiğiniz, neler düşündüğünüz, hangi bilgiyi aksiyona dönüştürdüğünüz önemli. Yaşamda kişisel bir duruşumuz var, başlı başına evren gibi özelliklere sahibiz. Ama evrene baktığınızda varlık aleminde küçücük bir nokta gibi kalırız.

İster yoga yapın, ister nefes egzersizi, ister ibadet, ister sufi bir yaşam. Ne yaparsanız yapın ama bilinç evinize dönerek kendi yaşamınızla sürekli irtibatta kalın. Ne başkalarının yaşamına, ne büyük çarklara, ne de hayal alemine takılıp kalmayın.

Evren
Ölçülerini bilemeyeceğimiz bir kavram. Zaten sürekli de genişliyor, bu da yaratılışın devam ettiğine bir delil. İnsan evrenin özü, çekirdeği gibi. Doğası da benzer, fiziği de. Her ikisini de yöneten biri var tabi ki. Ne insan başıboş davranabilir ne de galaksiler, gezegenler.Zaman ve yasam algımızın kapladığı bir alan. Uzay boşluğundan, gökteki yıldızlara kadar onlar da yasamı solukluyorlar. Başka canlıların, başka boyutlarda olabileceğini biliyoruz artık. Bize küçük olduğumuzu ve kendisini örnek almamız gerektiğini hatırlatıyor sürekli.

Evreni anlamak için fizikçi ya da astronot olmaya gerek yok. Ama gerçekliğini kabul ederek nasıl bir düzenle çalıştığını anlamak ve kendimize yorumlamakta fayda var.

İnsan
En güzel özelliklerle donatılmış varlık, insandır. Bu özellikleri ya iyi yönde kullanır, geliştirir ve hem kendisine hem çevresine faydalı eserler sunar. Ya da aksi yönde, nefsine uyarak kötülükler konusunda uzmanlaşır. Genelde nankör, zalim, cahil gibi ifadeler kullanılır insan için. Temel kurallara uymayınca gerçekten bu şekilde bir yasam sürer insan.Genetik kodlamasını, karakter ve kişilik özelliklerini anlamadan koşturur yaşam karmaşasında.Her düşünce vasıtasına atlayarak nerelerde gezdiğini, nasıl davrandığını kendisi dahi anlamaz.Değişime direnir, olanı, alışık olduğunu tekrar eder durur. Aklın kalp yanında küçük bir bilgi sandığı olduğunu anlamaz. Yani kalbiyle düşünmez, her şeyi matematiksel ifadelere ve boyutlara hapseder.Gururunu yıkılmaz bir heykel gibi görür, tüm yaşamının kendi hükmünde olduğunu zanneder.
Düşüncelerini, algılarını “en dogru” zannederek çevresine baskı kurmaya çalışır. Hedeflerine ulaşmak için her yolun, her yöntemin uygulanabileceğini zanneder.
Gerçekten kendini keşfetme yolculuğuna çıkan insan ise içindeki iyiliği, güzelliği, geleceği doğru anlamlandırma yeteneğini bulur ve davranışlarına bu şekilde yön verir. 

Yaratıcının tüm özelliklerinin yansıması hem evrende hem de insanda mevcuttur. Keşfetmek, geliştirmek ve doğru kullanmak irademize bağlı.

Kavramlar
Kendimizle ve başkaları ile iletişim kurmak için bir “dil” kullanıyoruz. Ve bu dili de bilincimizde yer etmiş belli kavramlar üzerine inşa ediyoruz. Tüm bunları da yasamda genellemeler yaparak kullanıyoruz. İnsanları, olayları, fikirleri sınıflandırıyoruz. Çocukluğumuzdan, geldiğimiz güne kadarki eğitimimiz, sosyal çevre faktörü, genlerimizden gelen kayıtlar bu kavramları nasıl algıladığımızı belirliyor.Örneğin, kazanmak-kaybetmek, şanslı-şanssız, iyi-kötü, başarılı-başarısız v.s. gibi. Sanki kaderimizi kendimiz yazmışız, on yıl sonra ne olacağını biliyormuşuz gibi kesin hükümlere varıyoruz. Bu şekilde düşünüyor ve davranışlarımıza yön veriyoruz.

Uzlaşma, sizin için en iyi çözüm aracı iken başkaları için ise yenilmişlik duygusu verebilir. Hırs sizin için en önemli motivasyon aracı iken başkalarına göre maymun iştahlılık ya da olmayacak duaya amin demek düşüncesini oluşturabilir.Tüm stratejiler, tüm planlar zihninizde oluşan bu kavramların şekillenmesi ile hayat bulur.Deneme yanılma yolu ile öğrenirsiniz yanlış ya da doğruluğunu. Bir kavramı herkes farklı algılayabilir. Sizin doğrunuz başkaları için yanlış olabilir.Önemli olan bilgi, tecrübe, sorgulama ve takip çerçevesinde hangi kavramı nasıl algılamış olduğunuzu ve size ne fayda sunduğunu bilmeniz. Toplumsal bilinç de bu şekilde oluşur. Medya da yönlendirir, şavaşlar da. Kişisel markalaşma kavramı için okuduğunuz bu yazı, algılamanıza
uygun olarak beklentinize cevap vermeyebilir örneğin.


KAYNAK:MARKA SİZSİNİZ,MURAT ESENLİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hesabı olmayan dostlar yorumlarında Anonim seçeneğini kullanmalıdırlar.